KABUL VE KARARLILIK TERAPİSİ (ACT)
Kabul ve karalılık terapisi yüz yılı aşkın bir süredir bilimsel araştırmalar ışığında yolculuğuna devam eden davranışçı yaklaşımın son halkası olan kapsamlı ve etkili bir psikoterapi modelidir. Etkililik açısından güçlü bir kanıt desteğine sahiptir. ACT danışanların kültürel ve eğitimsel farklılıklarının tümüne dikkate alabilen ve bu farklılıkları bir engelden ziyade imkân olarak kullanabilmeyi amaçlar. Danışanlar genellikle terapiden hızlı ve etkili olmasını, somut değişimleri bir an önce görmek beklentileri içindedirler. Birçok klinik durumların yanında depresyon, kaygı, obsesif kompulsif bozuklukta, kronik ağrılarda, ölümcül kanser stresinde, travma ilişkili durumlar, anoreksiyada, bağımlılıklarda hatta şizofrenide etkilidir.
ACT terapisinin amaçlarından biri, danışanın şu ana kadar psikolojik acıyla baş etme amacıyla kullandığı stratejilerin hayat kalitesini ve yaşam beklentilerini nasıl olumsuz etkilediğini danışanla birlikte ortaya koymaktır. Terapi süreci boyunca bu yeni bakış açısının ve acıyla ilgili yeni, farklı bir duruşun yerleşmesini amaçlar. ACT bir psikoterapi olmanın çok ötesinde insanın psikolojik dünyasına ve davranışlarına dair genel ve kapsayıcı bir model önermektedir. ABD’de pilot okulları, kreşlerde, Ebola salgını ile mücadelede ACT davranışsal değişimi için bir model olarak kullanılmıştır.
ACT’nin diğer amacı zengin ve anlamlı bir yaşamdır. Bizler ancak ilkelerimiz ve değerlerimiz rehberliğinde bir adım atarsak hayatımızı zenginleştirebiliriz. Adım attığımız andan hemen sonra bile tüm motivasyonumuzu kıran, hoşumuza gitmeyen ve rahatsız edici içsel yaşantıları bizi karşılayabilir. İç dünyamızdaki bu istemediğimiz yaşantılar bizi öylesine etkileyebilir ki hayatta yapmaktan keyif aldığımız birçok eylemlerden bile vazgeçebilir. ACT ortaya çıkabilecek engellerin aşılmasını da bir hedef olarak taşımaktadır.
Diğer psikoterapi modellerinden farklılık gösterir. Tedavi hedefi olarak semptom/belirti azalması odak noktası olmamıştır. Klinik modellerin birçoğu psikolojik sorunları, bireylerin dile getirdiği bedensel veya psikolojik şikayetlere göre, yani belirtiler üzerinden tanımlanmaktadır. ACT ise bu belirtilerin azaltılmaya çalışılması ile ortaya çıktığını ileri sürmektedir. Olumsuz bir içsel yaşantıyı ‘belirti’ olarak tanımladığımızda kendisinden kurtulmamız gereken bir şey halini alır. Bu pencereden bakıldığında düşünceler, duygular ve diğer içsel yaşantılar bize hissettirdiklerinden bağımsız olarak zararsızdırlar ve uzaklaşılması, ortadan kaldırılması gereken şeyler değillerdir. Ortaya çıkışı doğal bir süreç olan acı, ıstıraba dönüşebilir ve hayatımız giderek fakirleşip anlamsızlaşabilir. Bu mücadeleye “yaşantısal kaçınma” olarak adlandırılmaktadır. İnsanın evrimsel süreçte kazandığı hayati bir kurula dayanmaktadır. “İstemediğin şeyi bul ve yok et!” Sizi rahatsız eden şeyden ebediyen kurtulmak oldukça popüler olan problem çözme stratejilerimizin tamamına yakını, yaşantısal kaçınmaya dayanır. Dış dünyamızda oldukça işe yarayan zihnimiz bu kuralı, iç dünyamızda sıklıkla ters etki yaratır. İçsel yaşantılarımız kısa süreliğine kaybolsa veya azalsa da kısa süre içerisinde tekrar ortaya çıkabilir. İstenmeyen içsel yaşantılardan kaçınmak ve kurtulmak için harcadığımız zaman ve enerji ne kadar fazla olursa uzun vadede psikolojik olarak ıstırap çekmemiz o kadar fazla olur. Yaşantısal kaçınması fazla olan bireylerde daha yüksek kaygı, daha fazla depresif duygudurum, kötü iş performansı, madde kullanımı, artmış cinsel aktivite, daha fazla düşünce baskılama ve uzun dönem işlevsellik kaybı olduğu saptanmıştır.
İçsel yaşantıları azaltmaya, değiştirmeye, bastırmaya ya da kontrol etmeye çalışmaz. Bunun yerine çeşitli beceriler edinerek istenmeyen düşünce ve duyguların kendi davranışları ve hayatları üzerindeki etkisini azaltmayı öğrenirler. Danışanlar içsel yaşantılarının insan olmanın ve yaşam sahibi olmanın bir parçası olduğunun, içsel yaşantıların geldiği zaman onları misafir etmeyi, gidecekleri zaman da yine gitmelerine izin vermeyi öğrenirler. Özetle ACT müdahaledeki ana sürece odaklanmaktadır. Kişinin istenmeyen içsel yaşantılarına yönelik kabulü geliştirmek ve değer odaklı bir yaşam sergilemeye kararlılıkla yönelmek. Peki bakalım kabul ve kararlılık terapisinin alt boyutları nelerdir?
Kabullenme: Düşüncelerinizin ve duygularınızın onları değiştirmeye veya görmezden gelmeye çalışmadan gerçekleşmesine izin vermek.
Bilişsel Ayrışma: Kendinizi içsel deneyimlerimizden ayırma sürecidir. Düşünceleri basitçe, zihninizin onlara kattığı önemden arındırılmış düşünceler olarak görmenizi sağlar.
Mevcut olmak: Çevrenize karşı dikkatli olmanızı ve dikkatiniz içsel düşünce ve duygulardan uzaklaştırmayı öğrenmenizi teşvik eder.
Değerler: Yaşamınızda sizi harekete geçirecek kadar önemli olan değerler.
Bağlılık: Terapide kapsanan ilkelere dayalı olarak davranışınızı değiştirmeyi içerir.
Bilişsel Davranışçı Terapi
Bilişsel davranışçı terapi, hem gözlem ve deneysel veriyi ön plana alması hem de teknik uygulamalardaki zenginliği ile psikoterapi ekolleri arasında önemli bir yere sahiptir. Yeni gelişmelere verdiği önemle diğer ekollerdeki katılık engellenmiştir. Son yıllarda ortaya çıkan “Diyalektik Davranış Terapisi, Kabul ve kararlılık Terapisi, Farkındalık Temelli Bilişsel Davranışçı Terapi “BDT’nin çatısı altında toplanan terapi yöntemleridir. BDT’nin etkinliği depresyon, panik bozukluk, sosyal fobi, yaygın anksiyete bozukluğu, obsesif- kompulsif bozukluk, şizofreni, kişilik bozukluğu, bipolar bozukluk, yeme bozukluğu ve somatoform bozukluk gibi birçok psikiyatrik bozuklukta klinik çalışmalarla gösterilmiştir.
Bilişsel kuram temel olarak olayların kendisinden çok algılama ve yorumlama tarzına önem verilir. Kişinin içsel süreçlerini ve dış dünyada olup bitenleri gözlemlemekte kullandığı bu bilişsel yapı, bir nevi onun kişisel merceğidir. Bu kişisel mercek, kişinin dış dünyada olup bitenleri kendine has bir şekilde yorumlaması ve anlamlandırmasını sağlar bu da kişiye has duygusal tepki ve davranışlara yol açar. Bireyin bilişsel yapısını ele alırken bilişleri üç ana başlık altında inceler. En yüzeyde otomatik düşünceler, daha sonra ara inançlar ve en dışta da temel inançlar yer alır. Otomatik düşünceler kendiliğinden ortaya çıkarlar. Sıklıkla düşüncenin kendisi fark edilmez ama sadece eşlik eden duygu fark edilir. Otomatik düşüncelerin altında, kişinin kendisi ya da başkalarıyla ilgili kalıcı hale gelmiş kural ve beklentiler yer alır. Bu kural ve beklentilere ara inanç ve kurallar adı verilir. Ara inanç ve kurarlar davranışın düzenleyicisidirler. İşlevsel olmayan ara inanç ve kurallar daha derindeki bilişsel yapılar olan temel inançlardan köken alırlar. Temel inançlar, bireyin kişisel ve çevresel bilgiyi nasıl düzenleyeceğini belirleyen, bireyin kendisi, diğerleri ve dünyayla ilgili temel varsayımlarını içeren geçmiş yaşantılarının, deneyimlerinin sonucu oluşmuş bilişsel yapılardır. “Yetersizim”,” sevilmiyorum” gibi koşulsuz mutlak ifadelerdir. Sağlıklı bireylerde olumsuz bir durum yaşandığında geçici olarak olumsuz temel inanç aktive olur ama bu geçicidir ve bir süre sonra tekrar olumlu inanç etkin hale gelir.
EMDR NEDİR?
EMDR terapisinde hedef, kişinin geçmişte yaşadığı anıların yeniden işlenerek bu anıların bıraktığı olumsuz etkilerin ortadan kalkması ile bugünkü semptomların tedavisi ve danışanın gelecekte karşılaşacağı benzer sorunlar karşısında ise terapi sürecinde kazandığı olumlu inanç, duygu ve geliştirdiği yeni bakış açısı ile sağlıklı tepkiler geliştirebilmek.
Adaptif Bilgi İşleme Modeline dayanmaktadır. Bu modele göre travma, gerçekleştiği andaki hali ile beyindeki nöral ağlarda kaydedilir ve depolanır. Travmatik olayı tetikleyen herhangi bir durum, kişinin bu anı ile ilişkili olumsuz düşünce ve duygularını aktive edebilir. Çift yönlü uyarımlar ile yapılan işlemleme ile yeni nöral yollar oluşturulur ve depolanmış travmaya ulaşılır. Psikolojik, fizyolojik ve cinsel tüm travmaların yeniden işlenmesi ve adaptif bir hale bürünmesi beklenir. EMDR terapisi ile bedendeki rahatsız edici duyumlarda işlenir böylece de kişinin bedeninde rahatlık, sakinlik yer alır. Kişinin tetikleyiciler ile karşılaştığında tetiklenmemesini ve sağlıklı tepkiler vermesini ve sağlıklı tepkiler verebilmesine izin verir. Travma Sonrası Stres Bozukluğu, tek uçlu depresyon, kaygı bozukluğu, madde kötüye kullanımı bozukları ve kronik ağrı için EMDR Terapisi etkili olabilmektedir. Psikotik ve bipolar bozukluk hastalarında da standart tedaviye eklendiğinde yine etkili olabilmektedir. EMDR terapisinin geniş yelpazedeki psikolojik güçlükler için iyileştirici gücünü görmekteyiz.
EMDR terapisinde 8 aşamalı işleyişi vardır. 3 zamanlı bir yaklaşımdır. Geçmiş, şimdi ve gelecek. Terapi öncelikle şu anda yaşadığı problemi tanımlar. Daha sonra terapistin eşliğinde geçmişte yaşadığı olumsuz deneyimlere ulaşır. Bu deneyimler ile şu anki güçlük arasındaki ilişkileri ve bağlantıları kurar. Bu süreçte iç görü kazanır, psikolojik bilgilendirme alır. Bugün ve gelecekte kişinin rahatlaması, semptomlarının azalması ve ortadan kalkmasına şahitlik ederiz.
EMDR terapisi doğal afetler gibi kitlesel travmalarda kısa zamanda çok sayıdaki kişinin travmatik stres tepkilerinin azalmasına yardımcı olmaktadır.
Çocukluk çağı korkuları, okul ile ilgili performans kaygıları, sosyal ilişki kurmak, öz güven eksikliği ile ilgili kaygıları gibi konularda oldukça başarılı sonuçlar vermektedir. Ayrıca çocuk ve gençlerde yetişkinlere göre daha hızlı sonuçlar alınır. Bunun sebebi çocukların anı ağlarının daha az yoğunlukta ve esnek olmasıdır.
PSİKODİNAMİK TERAPİLER
Psikodinamik terapinin diğer adı “İçgörü Odaklı Terapi” dir. Bunu temel nedeni, danışanların düşüncelerinin, duygularının, davranışlarının arkasındaki bilinç dışı süreçleri anlayabilmesini hedeflemesidir. Eğer kişi sık sık olumsuz duygularla mücadele ediyorsa, devam eden ilişki problemleri yaşıyorsa, kaygı bozuklukları, depresif duygudurum veya travmaların etkileriyle birtakım psikiyatrik belirtiler deneyimliyorsa, psikodinamik terapiler bu iç çatışmaların çözümlenmediği takdirde tüm yaşam boyunca ciddi ve kronik ruhsal problemler oluşabilmektedir. Kişilerin, çocukluktan gelen duygusal yaraları ile kendisini iyileştirecek olan şimdinin konuları arasındaki bağlantıyı anlamalarına yardımcı olmak, psikodinamik terapinin etkinliğinde önemli bir faktördür. Kendilerinde duygusal sıkıntılar yaratan, bugün sağlıklı bir ruhsal iletişim için çıkarı olmayan davranışlarda bulunmalarına neden olan bilinç dışı sorunları açığa çıkarmaya çabalar. Bilinçsiz çatışmalar ve oluşan duygusal kör noktaların azalması ile kişinin daha geniş bir yelpazeden hayatı değerlendirebilme kapasitesinde artış görülür.
Terapi seansları, şikayetlerin ayrıntılı bir şekilde anlaşılması ve danışanın ruhsal dinamikleri hakkında bir fikir edinilebilecek yarı yapılandırılmış seansların ardından yapılandırılmamış olarak devam eder. Yapılandırılmamış seanslar, danışanın kendisini serbest bıraktığı, önceden bir hazırlık yapmadan seansa geldiğinde aklına gelenlerden bahsettiği ve düşünce akışı kendisini nereye götürüyorsa takip ettiği seanslardır. Böylece kişilerin fantezileri, korkuları, kaygıları, hayalleri ve arzuları gibi zihinlerinde olan herhangi bir şey hakkında özgürce konuşmaları teşvik etmektedir. Tekrar eden temalar, özellikle kişilerin kendilerini, çevresindekileri ve dünyayı algıladığı ile ilgili olan temalar, kaçınılmaz olarak saptanır. Kişiliğin geçmişinde rol oynayan yaşantılar, özellikle çocuklukta bakım sağlayan kişiler ve diğer önemli figürler ile ilgili deneyimler araştırılır ve tartışılır.
Üçüncü bir gözden kendilerine bakabilen ve değerlendirebilmeye hazır olan kişiler, psikodinamik terapi için daha uygundurlar. Psikodinamik terapi uzun süreli ve terapist ile düzenli bağ kurmayı gerektiren bir terapidir. 45 dakikalık, her hafta devam eden seanslarla yapılır. Bazı durumlarda terapist, haftada iki ya da üç kez oturum önerebilir. Psikodinamik terapistler genellikle oturumlar sırasında sessizdirler, sessizlik hastanın konu ile ilgili düşünce akışına izin vermek, terapistin konuşmasına ihtiyaç duyduğu noktayı vurgulamak gibi güçlü terapötik anlamlar taşır. Diğer terapilere göre daha uzun vadeli bir terapi türüdür en az 2-3 sene süren terapi süreci gerektirir.
ŞEMA TERAPİ MODELİ
Şema terapi modeli gelişimsel ve ilişkisel bir bakış açısıyla dönüştürülmesi üzerine kurulmuştur. Bilişsel davranışçı terapide öncelik verilen davranışın değişimi şema terapide en sona bırakılan bir süreçtir. Zira davranışlar şemalar tarafından sürdürüldüğünden bir şema terapisti şemalarda değişim yaratmadan bireyleri yapmaktan vazgeçmeye hazır olmadıkları değişim gündemleriyle karşı karşıya bırakmamayı önemser. Terapi sürecinin ana hedefi erken dönemde takılı kalınan sahnelerin, yetişkin dönemindeki tekrarlarının durdurulmasıdır. Bireylerin var olan örüntülerinin, dolayısıyla şemalarının, çocukluk ve gençlik dönemlerindeki işlevsel olmayan koşulların bir sonucu olduğunu anlamalarına yardımcı olmaktadır. Kişilerin kendi gereksinimlerini tanıyarak, bu gereksinimlerinin daha yeterli ve uygun bir biçimde karşılanmalarına yardımcı olmaktır.
Erken dönem uyum bozucu şemalar: bilişleri, duyguları, anıları, sosyal algıları, etkileşimi ve davranış örüntülerini etkileyen yaygın yaşam örüntülerini içermektedir. Buna göre 5 şema alanında toplam 18 şema tanımlanmaktadır. Danışanla birlikte şemaları ve şemaların kökenlerini keşfederek şu ana dair duygu, biliş ve kişilerarası ilişkileri ile benzerliklerini bulmak ve psikolojik bir farkındalık sağlamaktadır. Erken dönem yaşantıların, yetişkinlik dönemindeki yansımalarının keşfine ve değişimine odaklı bir değişim modelidir. Sürece, erken dönem yaşantılara odaklı kapsamlı bir değerlendirmeyle başlanır. Müdahalelerin aktif olarak başladığı ikinci aşamada bilişsel taktiklerde (empatik yüzleştirme, başa çıkma kartı kullanımı ve şema/mod savaşlarının yapıldığı çift sandalye teknikleri) söz konusudur. Ardından yaşantısal taktiklerin yer aldığı bir sürece geçilir ki burada temel amaç duygusal düzeyde değişimin sağlanmasıdır. Başka bir deyişle, sağlıklı yetişkin modunun hissedilmesiyle başlanmasıdır. Davranış örüntüsü değişimine yönelik taktiklerin harekete geçirildiği son aşamada ise değişimin kalıcılaşması ana hedeftir.
Bireysel terapiler, çocuk, ergen, grup ve çift terapileri gibi farklı alanlardaki kullanımı giderek yaygınlaşmıştır. Şema Terapi Modeli çeşitli sorun kümelenmelerinin kavramsallaştırılması ve tedavisine yönelik hem kapsamlı hem de oldukça yapılandırılmış bir yaklaşım sunmaktadır.
Bir yanıt yazın