İlk dokuz ayda bebeğin geliştirdiği , emme, gülümseme , ağlama davranışları bağlanma davranışlarıdır. Bebek hem annesine bağlı kalmayı hem de bir taraftan diğerleri ile iletişim kurmak ister. Bu insan yavrusunun yaşadığı ilk çatışmadır; anneye ait mi olmalı yoksa diğerleri ile birlikte mi olmalı? Bu temel çatışma yaşam boyu farklı şekillere dönüşerek devam eder. Üç yaş civarında çocuğun sahip olduğu anne imgesi diğerlerini anlamak için , artık bir zemin oluşturmuştur.
Bebek-anne ilişkisinin araştırıldığı bir çalışmada , bebek ile anne arasındaki iletişimin özelliklerine bağlı olarak bebeklerin verdikleri tepkiler incelenmiştir. Çalışmada sekiz dakika boyunca anne odadan ayrılır ve içeriye yabancı biri girer. Burada önemli olan annenin odadan ayrıldığı ve tekrara döndüğü andır. Bu duruma bebeklerin farklı yanıtlar verdikleri gözlemlenmiş. Bazı bebekler anne dışarı çıktıktan sonra normal düzeyde kaygı yaşamış ve annenin dönüşünü sevinçle karşılamış ve oyunlarına devam etmişler. Bu bebekler güvenli bağlanan bebekler .Diğer grup bebeklerin bir kısmı annenin ayrılışına ağlayarak, bir kısmı da kayıtsız kalarak tepki gösterirler. Anne döndüğünde ise küser ve iletişim kurmak istemezler. Bu bebekler güvenli bağlanamayan bebeklerdir. Onlar için dünya güvenilir bir yer değildir ve o, gereksinim duyduğunda diğerlerinin orada olmayacağını öğrenmiştir.
Anne bu gereksinimleri karşılayamadığında bebekte iki uçlu duygular oluşmaya başlar, yani bebek hem sevilen hem de nefret edilen bir anneye sahiptir. Ortada bir sorun vardır ve bu karmaşık duygulara sahip çoğu bebek büyürken şöyle düşünecektir; ‘annem kötü biri olamaz, anneler kötü olmaz bir tuhaflık var ve bu da benimle ilgili olmalı ben de bir yanlışlık var.’ Bu tür inançlarla büyüyen çocuk diğerleri ile ilişkilerinde bunu sürdürür.
Ya herkes onu sevmelidir; kendisini kabulün yolu diğerlerini onun sevmeleridir, sevilmeyen biri olduğuna tahammül edemez. Ya da herkes kötüdür ve ona zarar verebilirler. Bazı insanlar diğerlerine göre daha pozitif bakarlar yaşam olaylarına , onlar dünyanın güvenli bir yer olduğunu öğrenmişlerdir. Elbette bu algılayışta genetik faktörlerin rolü yadsınamaz.
Yetişkinlikte bir çok psikiyatrik bozukluğun ayrılık anksiyetesi ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Depresyondaki insanlar kendilerini değersiz , terk edilmiş hissederler. Kişilik bozukluklarının büyük bir kısmında özelikle de sınır kişilik bozukluğunda anne tarafından duygusal yada fiziksel terk ediliş söz konusudur. Kişi yaşamı boyunca kaybettiği annesini başkalarında arar. Umutsuzca bağlanır, bağlanır, bağlanır. En çok korktuğu şey sevdiği insan tarafından terk edilmektir. Sağlıklı kişiler arası ilişki kuramaz bu insanlar, karşısındakini idealleştirir, sevdiği insan mükemmeldir, hata yapmaz, onu hep korur. Hayal kırıklığı yaşadığında ki beklentileri yüzünden bunu hep yaşar, kendine zarar verir. Zaten kimse onu sevmiyordur.
Fiziksel, duygusal, cinsel olarak ihmal ve taciz edilmiş çocuklar yetişkin yaşamda ciddi psikolojik sorunlar yaşayabilirler. Özellikle cinsel kötüye kullanımlarda kişi çoğu zaman unutmayı tercih eder. Yetişkin yaşamda ise stresli durumlarda yaşadığı şeyi tanımlayamaz, tanımlayamadığı için ise paniğine odaklanır. Bizlere geldiklerinde ise şöyle söylerler: ‘ bana bir şey oluyor, aklımı kaybedecek gibi hissediyorum, biri beni boğuyor gibi nefes alamıyorum, ne bedenimi ne de zihnimi kontrol edemiyorum.’ Tüm bunlar panik atak ya da panik bozukluk belirtileridir .Çoğu zaman zedelenmiş güvenlik duygusu ve güven arayışının çığlıkları gibidir.
Bizim kültürümüzde disiplin denilince ebeveynler ya aşırı katı bir tutumu ya da aşırı serbest tutumu algılamaktalar. Bu tutumlar çocuğun bireyselleşmesine engel olmakta üstelik bağımlı kişilik özellikleri geliştirmesine neden olmaktadır. Kaygılı anne babalar aşrı talepkar ve kontrolcüler, çocuğun kendine güvenini desteklemek yerine bağımlı olmasına neden olabiliyorlar.
Peki şimdi ne olacak ? Her şeyin sebebi bağlanma kusurları mı? Elbette anne babamızdan aldığımız gen yapımız nasıl bir yaşam süreceğimizi etkilemekte.
Sağlıklı anne babalar , sağlıklı çocukları sağlıklı çocuklar da sağlıklı toplumları oluşturur. Bütün istediğimi de bu değil mi zaten?
Nasıl model olacağız çocuklarımıza ? Araştırmalar sağlıklı bağlanma figürü olabilen anne babaların beden dilini etkili bir şekilde kullanabilen, diğerlerinin bakış açsından bakabilen, ebeveynler olduklarını gösteriyor. Bu ebeveynler sorunlar karşısında yapıcılar, çocuklarının davranışlarını kontrol altına almadan müdahaleci olmadan birey olarak büyümelerine olanak sağlayabiliyorlar… Çocuklarını oldukları gibi kabul ediyor. Yeteneklerinin üzerinde performans beklemiyorlar, onları fiziksel ve zihinsel bütün kusurları ile kabul edebiliyorlar. Kabul görmeyen , kendine ve diğerlerine güvenmeyen yetişkin ya da mutsuz yetişkin bize geldiğimde ‘ şimdi çocukluğunuza dönelim’ diyor ve terapiye başlıyoruz.
Bir yanıt yazın