Şenlik sona erince eve, heykelinin yanına döner. Genç adam baktıkça heykelin kımıldadığını, etten kemikten gerçek bir kadına dönüştüğünü görür. Büyük bir sevinçle ona sarılır. Düşü gerçek olmuştur.
Mitoloji kelimesi, yunanca mythos (masal-hikaye) kelimesinden yapılmıştır. Mitoloji, çok eski zamanlarda yaşamış olan ulusların inandıkları tanrıların, kahramanların, devlerin ve perilerin yaşamından bahseder. Her toplumun kendine özgü bir mitolojik hikayeleri vardır ve bu hikayeler temsil ettiği topluluğun aynası gibidir. Mitler doğayı, yaşadığımız hayatı daha anlamlı kılabilmek ve açıklayabilmek adına oluşturulmuştur. Mitler ya da efsaneler, hırslarımızdan, aşklarımızdan, öfkemizden mucizelerden söz eder. Pygmalion da aşkın ve mucizenin kesiştiği bir noktada ortaya çıkmış bir öyküdür.
‘Korktuğum başıma geldi’, iyi düşün iyi olsun’ gibi ifadeler hepimize çok tanıdık. Çoğu zaman bunun üzerinde fazla durmasak da aslında ‘olacakları düşüncemizle çağırmak’ bilimsel dayanağı olan bir gerçekliktir. Buna psikolojide ‘Pygmalion etkisi’ ya da daha tanıdık bir ifade ile ‘Kendini Gerçekleştiren Kehanet’ deriz.
Pygmalion temel beklentilerin aşamalı olarak gerçeğe dönüşmesidir. İnsan beyni, çevre aracılığıyla her an bilgi bombardımanına maruz kalmakta bu bilgilerin çokluğu ile baş edebilmek içinse kolay ve pratik olan ‘bilişsel cimrilik’ yoluna gitmektedir. Maruz kaldığı bu uyaranlara gerektiği kadar zaman ayırmadan kestirme yolları seçer ve bilişsel bir enerji tasarrufu sağlar. Ya iyiyi ya da kötüyü seçer, birini tercih eder yani…
İyi bir gününüzdeyseniz yeni tanıştığınız bir insan, soğukkanlı biri olsa da ona karşı beklentilerinizi pozitif yönde geliştirerek sıcakkanlı, samimi ve sevecen bulabilirsiniz. Siz pozitif duygulanım içindeyken bu olumlu tavrınıza kayıtsız kalamayan karşınızdaki kişinin de ayna nöronları devreye giriyor ve size aynı içtenlikle yaklaşıyor. Böylelikle beklentiniz etkisini göstermiş ve iyi bir sonuca yol açmış oluyor.
Pygmalion Etkisi’ veya da Kendini Gerçekleştiren Kehanete ilişkin günümüzde çok sayıda araştırma yapılmıştır. Rosenthal ve arkadaşı Jacobson bir ilk okulda öğrencilere IQ testi yapmış ve bunlardan bir kısmını rastgele seçerek öğretmenlere bu öğrencilerin yüksek IQ ‘ya sahip ve gelecek vaat eden çocuklar olduklarını söylemişlerdir. Oysa seçilen öğrenciler ile diğerleri arasında zeka açısından fark yoktur. Test sonrası geçirilen bir yılın sonunda Rosenthal çocukları IQ seviyelerini yeniden ölçmüş ve ‘gelecek vaat ettiğini’ söyledikleri çocukların şaşırtıcı biçimde diğerlerinden daha yüksek düzeyde ilerleme kaydettiğini fark etmiştir.IQ puanları arasında 4 puanlık fark görülmüştür. Öğretmenlerin her iki grup hakkında farklı beklentilere girmesiyle ve bunu çocuklara yansıttıklarını da düşündüğümüzde öğrencilerin davranışları, motivasyonları ve zekaları bu durumdan etkilenmiştir.
Özetle, ‘İnanmak başarmanın kendisi ’ olmalıdır.
Kişinin kendisine duyduğu güven sürekli olarak artıp azalabilir ve bu bir süre sonra kendini gerçekleştiren kehanet haline gelir. Başarabileceğine inanan kişi başarmak için hareket eder. Karl Walenda adında bir ip cambazı senelerce başarılı gösteriler yaptıktan sonra ipten düşerek hayatını kaybetmiştir. Ölümünden sonra eşi, Karl Walenda’nın düşmeden önceki üç ay boyunca tek düşüncesinin ipte yürümek yerine ipten düşmek olduğunu söylemiştir. Tüm enerjisini ipte yürümek yerine düşmemek için yoğunlaştırmıştır. Sonuç olarak, başarısızlıktan korkulduğunda korkulan şey olur.
Kendiniz hakkında olumsuz düşüncelere sahipseniz, diğerleri ile tam da bunu onaylatacak bir ilişki içine girersiniz.
Sevilmeyen, değer verilmeyen biri olduğunuza inanırsanız kehanetiniz gerçekleşir Sevilmediğine inanan biri tam da buna uygun davranacak ve çevresindekileri kendisinden uzaklaştıracaktır. Üstelik bunu bilinçsizce yapacak ve içine düştüğü duruma her seferinde şaşkınlıkla bakacaktır. ‘İyi de o da diğerleri gibi sevmedi beni, hep aynısı oluyor, kimse beni sevmiyor ’ bir taraftan bu düşünce ile boğuşurken karşısındakini kendisinden nasıl uzaklaştırdığını fark edemez kişi.
Kuantum fiziğinde gözlemcinin deney üzerindeki etkisi gibi psikolojide de kişinin kendi üzerindeki etkisi oldukça çarpıcıdır.
Scrhödinger’in Kedisi’nde olduğu gibi kedi kutunun için de canlı mı değil mi? Kararı veren kim? Kararı her zaman siz verirsiniz…
Bir cevap yazın